Monday 21 April 2014

"Savaşma, seviş" bizde niye tutmadı diye sorunca aklıma tek bi senaryo geliyo.

Haki yeşili giyinmiş elinde keleş bi adam, ağzında Prestige sigarası. Dumanı bi gözünü yakıyo olacak ki o gözünü kısmış. Kısık gözünün etrafındaki çizgiler karasal iklim güneşinde, sürekli kısılmaktan izler oluşturmuş. Sürekli aynı gözün kısılmasına delalet o çizgiler sigaranın yerinin de baki olduğunu gösteriyo.

Adama yaklaşıyorum. Havadan sudan laf alış verişinde bulunuyoruz. "Silah" diyorum, "öldürmüyo. Öldüren silahı tutandır, öldürme." Dava falan bişeyler söylüyo, kahvehanede bi kişiyi dinleyen 50 kişinin her istikamete kendi fikri gibi yaydığı o politik ses tonlu cümlelerle. Haklılığını düşünmüyorum, ses tonunda takılıp kalıyorum cümlelerin.

Derken çözümü soruyo, benim çözümüm nedir diye. "Sen hiç caz dinledin mi?" diyorum, sigarasının istifi bile bozulmadan "hasss...." DANNNN!!!!!! alnımın ortasına kurşunun geldiğini görmüyorum bile.

Oysa az önce öldürmenin silahla olmadığını söylemiştim.

Niye sinirlendi ki şimdi caz diyince bu adam? son düşüncem oluyo, "ben de dinlemem ama dinleyeni vurmak gerekmez"diyecektim müsaade etseydi.


Sunday 20 April 2014


Hanselle Gratel ekmek kırığı ile yol bulmaya çalıştı da "Kuşlar yemese ne zeki lan" dedik. Çünkü kırmızı başlıklı kız, bi kurtla bi ninenin arasındaki farkı dişlerden, kulaklardan ibaret sanan bi gerzek ve bizim hayal gücümüz de onlarla gelişti.

Gece yarısı evde olması gereken kül kedisi ayakkabısını unutmasa prensle evlenemeyecekti. Çünkü dangozlukta üst sınır olan o mal, aşık olduğu kızı, ayak fetişisti olacak ki, yüzünden tanımaz; ertesi gün aşık olduğu kızı unutur ve tüm ülkeyi gezip her hatuna ayakkabıyı denetmek zorunda kalır.

Hayır ben fantastik kurgu kitapları seviyorum. Siz hiç David Gemmell okudunuz mu? Suzanne Collins? George RR Martin? David Eddings? Mine Kırıkkanat'ın Destina'sı? Mülksüzler? George Orwell?

kitap                  film
Onlarca daha sayarım Moby Dick, Star Trek, Yüzüklerin Efendisi gibi ekrandan bildiğimiz, ama harflerle nasıl da çok daha zengin bi dünya yaratıldığından bihaber olduğumuz eserleri. Hani Matrix filminde Neo karakteri 1'ler ve 0'larla görmeye ve daha net görmeye başlıyodu ya, harfler ekrandan o derece daha net ve güzel aslında.


Kelimeler yan yana gelip ne kadar olmayanı var edebilir ki? sorusuna yanıt yukarda saydığım yazarlar mesela. Çocuklarımıza hayal gücü kazandırmamız için o dünyalara, o prenseslere, prenslere, cinsiyet kimliğine, sosyal rollerin benimsenmesine, aile kavramına, toplumsal doğru-yanlış kavramına, beklentilere, aşktan, kimlikten, büyüyünce kendinden ne bekleyeceğine karar vermek için, gerçeğe ulaşmak için gerçek dışılığa ihtiyacımız var.

Sanki söndü ateş. Çocuklara ellerinde teknoloji varsa dijital ortamda silahlar, cinayet senaryoları veya futbol menager türevleri oyunlar, teknolojiye ulaşımları yoksa Tv'den imkan sahiplerine kin beslemek için her türlü imkan verilerek o bizim şanslı neslin nimetlerinden uzaklaştırıldılar.

Survivor ve evlendirme programları arasında gidip gelen bi zapping ile de taburenin 3üncü ayağı tamamlandı büyüklerle.

Bir adım atmak mümkün oysa. Eline kumandayı alıp, kırmızı tuşla ekranı karartmak mümkün. Çocuğa kitap vererek ona zengin bi dünya sunmak mümkün.

Kitap başka bir boyuta sihirli bir portaldır.
Patnosun ortasında, Patnostan yolculuk yapıyorum ben her gece. Işığı kapatıp elime kitabımı alınca, gözümün önünde bambaşka bi dünya, başka hayatlar, umutlar, doğrular, yanlışlar, hisler deneyimler, büyüyenler, yaşlananlar, savaşanlar, barışanlar var. Bi sayfa daha, bi sayfa daha okusam.. Uyku beni teslim almasa, bi sayfa daha.. Okumayı sevmeyenler anlamaz, vakti olmayanlara sözüm yok ama vakti olan varsa, elinizdeki aşk hikayelerini bırakın da çocukların ufkunu Canan Tan ve benzerleriyle bezemeden önce onları arabeskten azat edin.